BENLİĞİMİZDEKİ HATA (PARADİGMA YANILSAMASI)
- Suleyman Dagdartan
- 25 Nis 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Nis 2024
PARADİGMA (değerler dizisi)
Mantık Arapça nutuk (söylev) kelimesinden türetilmiştir. Latince aynı anlamda Logos kelimesinden ortaya çıkan bir DAMGA mühür ya da işaret olan LOGO kavramı arkasında daha büyük bir fikri taşıyan sembolik bir kavramdır.
Bir insanda bu kavramın ortaya çıkması şu şekilde gerçekleşir:
Öğrenim ve deneyimlerimiz bizi şekillendirerek kişiliğimizi oluşturur. Bu birikimlerin çizdiği sınırlar, ilke ve prensiplerimizle doğru ve yanlış ayrımıyla yargılarımıza karar veririz. Bu yargılara burçsal (duygusal, mantıksal, kararsız, objektif, özverili, bencil, sanatsal, vb) etkiyle duygusal bir yaklaşım gerçekleştiririz. Bununla birlikte bizi kuşatan kavramsallaşmış şeyler dışında, kültürel ve tarihi miras veya ideolojik fikir ve öğretilerle inanç gibi topluluk tarafından kabul görmüş olan anlayış ve yaşantılardan örülmüş bir çerçeveye sahip oluruz.
Şimdi kişisel bir mottomuz ortaya çıktığına göre: yargılarımızı oluştururken bizi nasıl etkilediğini ALGORİTMA kavramıyla açıklayabiliriz.
Algoritma >> algısal seçiciliğin ritmik sürekliliğinin oluşturduğu mantık örüntüleriyle dünyayı algılamamızı, yorumlamamızı ve kendimizi konumladığımız şekliyle ifade etmemize olanak sağlayan bir muhakeme gücü gösterir.
Muhakemeyi yeteneğimizi ortaya çıkartan yukarıda saydığım değerler dizisene PARADİGMA diyoruz. Bu paradigmanın kökleri asla sorgularla sarsılmaması ve ön kabullerden dolayı yargılanmaması gereken bir düşünce sistematiğinin FORMASYONU veya formülasyonudur.
Formasyon Fransızca biçimlenme şekil alma anlamına geldiğinden: karşınıza çıkan yeni fikir, problem, olay ve olguların muhakemesinde ait olduğunuz paradigmayla analojik değerlendirme yapılır. Çünkü yeni yargılar sizi tanımlayan kimliğinizin (ego-nefs) esnekliğiyle önceki değerler dizisine eklemlenebilen bir argüman oluşturmalıdır.
Uzun yıllar boyu süren yaşantımızın, yargılarımızın, kim olduğumuzun ve nasıl düşünüp ne tepki vermemiz gerektiğini belirleyen değerler dizisinin oluşturduğu paradigma ile karşıt fikirlerle mücadele içine gireriz. Bu yüzden mesele hiçbir zaman doğru ve yanlış ayrımı değil bizim yeni kavramlar karşısında algıladığımız yeni konumun gerektirdiği bir mücadelenin etkisidir. Doğru ve yanlış yargısı ait olduğumuz paradigmanın algısına göre zıt veya paralel bir eksende bulunmamızdan kaynaklanan bir sahip çıkma veya karşı çıkma durumudur da diyebiliriz.

PARDİGMA DEĞİŞİMİ
Etik ve ahlak Kant’ın ortaya koyduğu şekliyle: kişilikten bağımsız yani öznel değil, evrensel bir genel geçerliliğe sahip olan yargılardan kurulmalıdır.
Bu yargıların en temel özelliği ise pragmatik veya dogmatik değil komün yani sosyolojik olmasıdır.
İngilizce communication: iletişim sözcüğünün Türkçe karşılığı komün/sosyal ve aksiyon/eylem kelimelerinden ortaya çıkmaktadır. Bugün telekomünasyon dediğimiz bilişim, sosyolojik bilgi alış-verişidir. Etik ve ahlak bu karşılıklı alış-verişteki tarafların adalet ve vicdan duygusuyla oluşan bir sinerjidir. Yani adaletin iki kutbu vardır lakin vicdan denen sağduyu her zaman empati gibi sencil pozitif duygular yayar. Etik sosyolojik, tarihsel ve koşullar itibariyle değişkenlik gösterebilir. Örneğin sağlık sorunları karşısında cinsiyetçiliğin ortadan kalkması gibi… Ahlak ise bu değişkenler karşısındaki duruşumuzu belirleyen bir standarttır.
Ahlak yukarıda bahsettiğimiz paradigmayla ortaya çıkan kişiliğimizin ortaya koyduğu tavır ve anlayıştır.
Anlayışımızdaki değişimler, örneğin sağduyuyu kaybettiğinizde adaletin kendi çıkarınıza kaydığı bir dengede başkalarına zarar veren bir eylemi kendinize hak görmeniz veya karşıt bir fikrin kanıtlanmış bulgularına rağmen kendi yanılgınıza inanmanız kadar doğru gelecek bir perspektif sunacaktır.
Çünkü insanlar inandığı doğruları yaşatmak için sayısız kaynak ve ispatla var olurlar. Çünkü o paradigma çevresine örülmüş kanıt duvarları aşılmaz setler ve öyle birkaç kanıtla yıkılmaz şekilde inşa edecek pek çoğu tarafından kabul edilmiş doğru temeller üzerine oturtulmuştur.
İnsan inanmadığı doğruları yıkmak için bir o kadar aksi kanıt ortaya koyabilir.
Kant nominalleri tez-antitez ikilemi içinde değil name yani nonome, monome, binom, antinom denilen normlarla bir doğrunun karşısında zıt bir anti doğrunun olabileceğini göstermiştir. Sosyolojik bir iletişimde iki zıt fikir, doğrunun olabileceği gibi bu iki zıtlığa paralel yeni normların olabileceği böylece bunlardan bir BİNOM açılımı doğabileceği hatta bir fikrin veya doğrunun olmayabileceği “nonome” veya tek bir fikrin doğrunun toplum tarafından kabul edilebileceği tek kutuplu monome durumlarını ortaya koymaktadır.
Tez+antitez=sentez yaklaşımı büyük bir yanılgı ve yanılsama çünkü doğru ve yanlışın karıştırılarak yargının yanıltıldığı bir süreç ortaya koymaktadır. Kavramlar, yargılar, doğru ve yanlışlar birer nokta gibi belirli bir koordinat düzleminde yer alan olguyu oluşturur. Bizde bu koordinatlara göre konumumuzu ayarlayarak tarafını seçen veya kavramlar arasında esneklik ve seçicilik yapan bir yargıç konumundayız.
Yargılar biz değiliz, biz bu yargılara hükmeden hakim benliğin ta kendisi olarak sahip olduğumuz değerler dizisinden daha yüce bir bilincin sahibi olarak etik değil ahlaklı ve sağduyulu, empatik etkileşime açık bireyleriz.
Pati Latince Pathos yani duygu, his, algı, anlayış anlamına gelen kelimedir. Duygudaşlık, yani aynı his ve algıya sahip olduğunuz kişilerle sempatik olurken aynı hisleri ve kavrayışı paylaşmadığınız insanlara karşı antipati içerisinde olabiliriz. Syn yani birliktelik anlamı veren sem-pati ile zıtlık içeren anti-pati haricinde nötr kaldığımız yani kendi duygularımıza sahip çıktığımız içe yönelme anlamındaki em-pati kavramını özellikle sağduyu ile birlikte vermemin sebebi budur. Çünkü iç sesimiz vicdan denen sağduyu ile hissederek değerlendirmeyi denemeliyiz. İçimizdeki duygular değişkenlik gösterse de vicdan her zaman sağduyu ile hareket eder. Çünkü kalpteki vicdan ADALET mekanizmasının ta kendisi olarak bize evrensel etik ve ahlaklı olmayı fısıldar. Kulak verdiğinizde sizi hemen yanında gönül mekanına alarak karşıt bir gönüle konuk ederek sempati duygusunu hissettirir. Bu sempatiyle adaleti sağlayacak erdemi yine kalbin yürek mekanizmasındaki cesaret ivmesiyle harekete geçecek gücü buldurur.
O halde yargı ve kavramların evrensel değerler ve bilimsel temeller üzerine inşa edildiği durumlarda: içinde bulunduğumuz çatışkıyı karşı tarafa yüklemek yerine ait olduğumuz paradigmanın köklerine inmeliyiz. Kendi öz yargılamamızı yaparak kişiliğimizdeki hataları bulmalı ve daha iyi bir insan olma çabasıyla muhakeme yetimizi düzeltmeliyiz.
Yorumlar