NEFS (ister!) CAN (çeker!)
- Suleyman Dagdartan
- 18 Tem 2023
- 9 dakikada okunur
Sevgideğer okurlar mutfak vesaire derken bir hayli alanımız ötesinde konulara ulaştık. Bu cüretkâr girişimin gereği beslenme güdümüzü yöneten seçiciliğin arkasındaki çekiciliğin nedeni olan benliğimizi ortaya koymaktı. Buna çok kısa bir şekilde NEFS (ister!) ve CAN (çeker!) diye bir başlık attık. Nefsimiz “İŞTAH” denen bir mekanizmayı yönetiyor. Ama “CANIM ÇEKTİ” dediğimiz de başka bir mekanizma devreye giriyor. Bu mekanizmaları açıklamak haddimiz değil ancak ufaktan bir bakış atmaya çalışıp fikir sahibi olmaya da hakkımız olmalı… öyle değil mi?
Maddeci bilim bugün bile evrimsel hareketliliği incelediğinde enerji doğamızı göz ardı ederken enerjinin de ötesinde bir holografik yaratılıştan bahsetmemiz oldukça zor bir konu ne yazık ki! Ayrıca spiritüalistlerin de özellikle biyoenerji, kuantum gibi söylemlerle modernize olduğu bir yerdeyiz. Ama bizim yolumuz bu da değil, ruhçuluk (espritu=ruh) espirisine gelemeyeceğimiz için sekülerize olmalıyız, düşüncelerimizi bilime uygun hale getirmeliyiz.
Bedensel varlığımız ne yazık ki 4 boyutlu uzay-zaman içine sınırlandıran bulgularla kısıtlıyor bizi. Bir üst boyuta, 5. boyuta ulaşmış olsaydık orada bilinç denen gözlemciyle tanışma fırsatını bulacaktık. Bu yüzden 4 boyutlu evrensel kanunların ötesinde (Takyonik) bir varlığın bize eşlik ettiğine işaret ettik. Üst boyutlara çıkamadığımız için teorilerden ilham alarak fikirlerimizi daha ileriye götürebiliriz. Çünkü deneysel (gözleme dayalı) bilim her zaman geriden gelir. Bize ilham veren fikirlerse teorisyenlerden gelir fakat uçuk kaçık fikirleri denetleyecek ve onlara yön verecek olan matematik sağlamadır. Matematik kelimelerin tükendiği yerde, sembollerle düşünmeye başladığımız soyut bir alemdir. Anlaşılması zor bu alem normlar (durum), nom-number üzerine sayısal bir evrendir. Sayısal ifadeleri görsel zemine (geometriye) oturttuğumuz zaman daha anlaşılır bağdaşımlar yakalarız. (Fig-27)
Fig-27 - Matematik Animasyon
Örneklendirmeye yaratıcı da ayrı bir önem vererek şöyle bir vurgu yapıyor: “bu misalleri insanlara indiriyoruz ama bilim sahiplerinden başkası akıl erdirip düşünmez.” Bir bilen bütün insanlığa yeter… yeter ki bildiğini paylaşsın, bilmediğini düşünmeye devam etsin. Kur’an’da Kehf suresinde bahsi geçen Rakim (rakam) ve Kehf (geometri) Ashabı misalleri üzerinde durulmuştur. Adem’in eşyanın isimlerini sayması konusu da aslında bu Rakim (binary)’den Kehf (hexan)’a dönüşümünden ibarettir. Zaten bilişim alanında da heksadesimal üzerinden dijital (bineer) kayıtlar oluşturulur. Matematik hemen her yerde kendini gösterse de bazen nokta ve çizgiler kendilerinden daha büyük bir şeyi işaret eder, bir şekli, bir resmi, bir tabloyu, o tablodaki manzarayı… Hayır hayır tabii ki bundan çok daha büyük bir anlam taşıyabilir.
Nasıl mı?
Ressamın bakış açısı ve tabloya yüklediği anlam bütün o nokta ve çizgilerden, resmin kendisinden bile öteye ulaşır! Resmin kendisi değil bu kez anlamı, manası (mean) gündeme gelir. Bu yüzden matematiğin bittiği yerde yeniden isimler başlar. Bu yüzden “Nun! (nokta) ve Kalem (çizgi)” (sıfır ve birlerden) ibaret bir evrene Adem gibi bir isim, anlam verecek biri gerekliydi. Bütün bunları bir kenara bırakalım ve insan olan konumuza geri dönelim...
Can ve nefs bunlar iki önemli terim fakat bunları anlayıp, kavramak için kavramsal olarak yaklaşalım.
Can, Gen, Gen, kavramsal olarak farklı dillere yer edinmiş ilahi bir terimdir.
GENom (ikili sarmal somut ama soyut iki sarmal ile Arş’ın dört direği ya da bizim Aristo kuramını tamamlıyor)
GENial (güler yüzlü dediğimiz de Can’a yakın, hayat dolu, hayat veren)
GENius ( Dahi ayrıca ruh anlamına da gelir)
CENnet (Gizli ülke, Saklı bahçe)
CENin (Embrio gibi, gizli, saklı)
JEN, GİN, GENİİ, GENE (hepsi Cin anlamında)
GENociyd (Soykırım >>> Can’ların toplu CİNayeti)
GON, GEN, GENOM, GENetik (SOY, kalıtım anlamında,)
DJAN (Hintçe CAN)
CANN (caN+aN Can’ın eşi, yoldaşı anlamında CANAN)
CAN hayat veren yaşatmakla ilgili olduğu için C – J dönüşümüyle >>> Yahya ismi ve türevleriyle (JOHN, JOHaNN, JOhaNNe, JOHANNes, JONathaN, JeAN, JeANNe) en çok kullanılan isimlerdendir.
Bu örnekler yeterliyse ilahi perspektiften yararlanarak fikirlerimizi biraz daha ileri götürelim. Cin, peri gibi üfürükten şeylere hepimiz inanmayız fakat her kültüre yerleşmiş olan bu görünmez görüngü canlılarla ortak paydamız bilinçli olmamızdır. Bu ortak payda CİNSAN (cin + ins) deniliyor ki E=mc2 gibi enerji ile madde eşdeğerliliği ilkesine göre iki türe de CANLI deniliyor. Ama bizi ilgilendiren enerji veya ateşten yaratılan bilinçli CANN’LILAR değil topraktan, çamurdan yaratılan insan CAN’I ilgilendiriyor. Bu yüzden biz Adem’in yaratılışına bakacağız.
Bu konuda bize Tevrat kaynaklı bilgiler “golem” denilen çamur, kil adamdan söz etmektedir. Tevratın sözünü ettiği Kil’den, Keramik dediğimiz toprak kap şeklinde bir insanı işaret ediyordu. Kur’an’la birlikte bilgilerimizi ilerletteğimizdeyse artık keramikten seramiğe geçtiğimizi hatta “Kilisyum değil Silisyum” dönüşümüyle topraktan değil CAM’dan CAN imal edildiğini anlıyoruz. Biliyorsunuz camın ana malzemesi toprak daha doğrusu silis kumudur. Kur’an bize HARR (hararet) diyerek: gizil ısıyla insan salsalının: toprak, çamur, balçık, kil, keramik, seramik, porselen gibi aşamaları izleyerek en sonunda CAM’a dönüştüğünü haber veriyor. Böylece CAM’dan bir CAN kabı daha doğrusu KALP (KALıP) “matrix” elde edildiğini şuradan anlıyoruz: “yaratıcı, insanı kendi suretinde yarattı” derken kalıp çıkartmaktan söz ediyoruz. Yaratıcının Kur’an’da bildirilen şu sıfatları, Tevratın bu sözünü doğrular nitelikte: Basar, Semi, Mütekkelim: yaratıcı görür, işitir ve kelimelerle konuşur. Hatta “yedullahi” (Allah’ın eli) ayetlerde geçer…Bütün bunlar insan ve yaratıcısı arasındaki betimlemelerdeki benzerliklerdir. Ama şu da unutulmamalıdır ki ahirette uzuvlarımız (el, ayak gibi) aleyhimize konuşacaklardır… bu konuşma bildiğimiz biçimde ses dalgalarıyla gerçekleşmez çünkü el veya ayaklarımızın havayı titreştirecek gırtlak, ağız donanımı yoktur. Ama kristal örgüsündeki atomların ortak bir titreşimi vardır ki buna Fonon denilir. (Fig-28)

Bildiğiniz üzere sesi ve görüntüyü radyo, televizyon gibi dalga boylarına yükleyebiliyoruz. Kuantum bilgisayarları ise bu mesajları atom altı parçacıklara mesela elektronlara yüklememiz anlamına geliyor. Biz elektron falan kullanırken İlahi mikrofon ise fononları kullanıyor şeklinde düşünebiliriz. Bunlar da ayrı birer konu başlığı fakat ufaktan değiniyorum ki şunu göstermek istiyorum: bahsettiğimiz şeylerin düşündüğümüz, anladığımız, anlattığımız yönü haricinde şeylerde içermektedir. Bu yüzden perspektifimizi oldukça geniş bir açıyla almaya çabalıyorum.
Devam edelim CAN konusuna; dedik ki Eski Ahit’e göre yaratıcı kendi suretinde yaratmak için insan çamurunu kalıba yatırdı ve sonra harlayarak kurutup pişirdi. Böylece keramikten cam kıvamına doğru yol aldık zaten ne demişti “Ahseni Takvim” en güzel kıvamda (cam-can) yaratılış gerçekleşti. Bir de bu çamura eklenmesi gereken Ruh veya Cam’a üflenen ilahi materyal var ama buna pek girmeyeceğiz çünkü bu bizi çok aşan bir konu olacaktır. (RZİ. Rabbim bilmemi çokca artır!) Ama bu bir tek RUH’un üflendiği kabın (Can-Cam’ın) şeklini aldığını biliyoruz.
Kalbin iki türevi vardır birisi gönül mekanı olan Kalp diğeri ise KALPAZAN. Kalıp, bir şeyin bir şeye değiştirilmesi >> kalbetmek, ya da taklidinin yapılması >> kalpazanlık hastalıklı, maraz olan kalptir… Ruh üflenir bir şekli yoktur ama sürahinin şekli vardır. Bu Cam Can’ı tutar, hapseder ya da Ruh Can’ı elbise olarak giyer… Camın en ilginç özelliğiyse amorf katı yapısının sıvı bir formda olmasıdır. (Fig-28) Sıvılarda olduğu gibi viskozite özelliği Cam’da da kendini gösterir. Artık Can’ımızda akışkanlar mekaniği, anaforlar, topoloji vesaire özellikler söz konusudur. Yaratıcı ayrıca bize Ruh’undan üflediğini haber verirken cam kalıbımızın şiştiğini (inşirah, candaki göğsümüzün genişlemesi) ya da onların Can’ını kabzederiz derken sadırlarının (candaki göğsümüz) daraltıldığını, sanki gök içinden çekiliyormuş gibi üflenenin geri alındığını Kur’an’da bildirmektedir.
Fig-29 - Sesle bardak kırma
Fononlar atomik kristal kafes içindeki ses dalgası yayılımı olarak düşünülüyor. Fononlar: denizlerde bir dalganın su moleküllerini kat ederek hareket ederken esneyip, uzanıp tekrar geri aynı yere gelmesi örnek gösterilir. Louis de Broglie’nin madde dalgaları bize her şeyin bir öztitreşimi olduğunu haber veriyor. Maddeyi ışık hızına doğru hızlandırdığınız zaman parçacık özelliğini tamamen kaybederek Broglie dalgasına ya da Schrödinger (olasılık) dalgası haline gelir. Bu dalga hareketine öztitreşim, PHONON diyebiliriz.Buna bir başka en iyi örnek de Soprano ve bardak ilişkisidir. Opera sanatçısı sesiyle bardağın öztitreşimini yakalayarak bardağı bu sesle vurarak kırmaktadır. Soprano sesi denilen bu kişiler bardağı kuantum eşdeğerliliğiyle iki boyutludan fonon ile vurmaktadır. (Fig-29) Bunun gibi “İsrafil” de kıyamet (Sur) borusuna üflediğinde evreni çökerterek soprano görevini yerine getirmiş olacaktır.
Peki... üflemeyle ilgili olan bir şey daha var o da ses… Cam’ın billur kristal sesleri CAN’ın özelliklerinden biridir. Kristal örgüsündeki atomların bir titreşimi olduğunu, Fonon içerdiğini söylemiştik: Can ile beden arasında iletişimi bu fonon denen mesaj taşıyıcıları yönetiyor diyebiliriz. Mesaj nedir derseniz: yukarıda canımızdaki HARMONİK salınımlar aşağıya HORMON salgıları olarak iletilir. Harmoni farklı notaların birbiriyle uyum içinde olmasıdır. Akor bozulduğunda aşağıdaki bedenimizde bozulur. Bu noktada Kirlian fotoğraflarının keşfinden sonra BIOREZONANS cihazları yaygınlaşmaya başlamış oldu. Kirlian fotoğrafları tartışmalı bir konu olmasına rağmen biorezonans yöntemiyle kişilerin sağlık durumuna ilişkin analizlerin isabetli tespiti oldukça şaşırtıcı bir durum. Frekans taraması sanki sözünü ettiğimiz harmonideki bozulmayı tespit ediyor ve size yeniden akor veriyor. Bu Diyapazon mantığıyla çalışan sistem belirli aralıklarla uygulandığında iyileştiğini söyleyen insanlar bu cihazlara ilgiyi artırmaya devam ediyor. (Fig-30)
Fig-30 - Frekans Terapi
Can’ın ilginç özellikleri var ki bunlardan biri de “CAN+CANA” olmak vardır. Candan olmak sizinle olan empatik iletişimin en içten halidir. Canımın içi, canımdasın dediğimiz ise can yoldaşlığına kadar uzanan bir olgudur. “Can’dan Can’a bir yol vardır” (“Gönül Dağı” türküsüne de ilham olan) gönül mekanı da dediğimiz bu görünmez yollar bizi birbirimize bağlar. Böylece birbirine sağlık transferi de yapabilir insanlar. Nasıl olduğunu anlamak için CAN’ın CAM olduğunu unutalım bunun yerine sabun köpüğü benzetmesi kullanalım. (Fig-31)
Fig-32 - Sabun köpüğünün topolojisi ve evrenle olan ilişkisi
Sabun köpüğünün içi havayla (can, ruh) ile dolarak genişleyerek bir balon oluşturur. Ama Cam’ın bir şekli vardı… Ama sabun köpükleri de birbirine rastladıklarında birleşebilirler. Eğer antipati varsa karşılaştıklarında söner (patlar) ya da bazı insanların bizim enerji ve motivasyonumuzu düşürdüğünü söyleriz… Gönül bağı, gönülden gönüle gelen bu iletişim çakra yollarıyla da anlatılır. Tibet öğretileri gümüş ve altın kordonlardan bahsetse de biz dayanağımızı yaratıcı’nın şu teriminden alacağız >> Hablilverid veya virtüel veri kablosu ya da diğer adıyla Şahdamarı…
Yaratıcı ruh’undan üflediğinde canlanmış olduk, o canı tutan kalıbımızın: Cam Matrix’imizin bir şekli sureti vardı ve o suret yaratıcıya benziyordu ama aslı değildi… Üflenen Ruh tek idi ve bütün kaplar ya da kalıplar ondan can almış canlanmıştı. Hablilverid diye Kur’an’da sözü edilen ise bütün bunlar arasında iletişim köprüsü sağlayan veri kablosudur. Biliyorsunuz Cable kablo demektir ama Hablilverid ise “virtüel veri kablosu” demektir. Kabl (Cabl) fizikseldir ama Habl (Huble) sanaldır çünkü sözünü ettiğimiz şeyler fizik evrenimizle değil transfizik evrenimizle ilgilidir.
Bir başka örneği inceleyerek HABLe ve CABLe farkını anlamak için çıkarımda bulunabiliriz:
TAB etmek: Baskıyla ilgilidir. Fotoğrafın tab edilmesi demek onun negatiflerinden pozitif baskı alınması demektir.
KiTAP: Fikirlerin yazılı olarak basılması da bir TAB etme işidir.
HiTAP: Aynı fikirler yazılı değil de sesli olarak zikredilirse bu hitapdır. Hitabın konuşmadan farkı kitabi olmasıdır, monolog gibi tek taraflı bir manifesto, bildiri olarak ifade edilir.
CABLe: Kablo İngilizce olmasına aldırmayınız mesela “gar” Arapça mağara anlamındadır ama farklı dillerde, mahzen, magazin, gar, garaj (garage), otogar, galeri (gallery) örnekleriyle çoğaltılabilir. Diller geriye doğru gidildiğinde aynı kaynaktan beslendiğinden benzerlikler görülür demiştik. Fransızca Câble/Câbleau urgan, halat, yalıtılmış elektirik teli, anlamında latince sözcüğün Kuzey Afrika Fenike dilinden alındığı düşünülüyor. Fenike dili ise Aramice’nin bir lehçesidir. Aramice Hebel olarak kullanılan kelimenin Arapçası Habl’dır. Döndük mü başa!?
HABL: Can, Ruh gibi bileşenlerden söz ettiğimiz için burada fiziksel bir kablo aramamız yanlış olacaktır. Bunun yerine sur borucuklarından söz etmemiz gerekiyor. İsrafil’in üflediği Sûr borusu denilen kozmik enstrüman ya da “wormhole” (solucan delikleri) dememiz daha doğru olacaktır. Nasıl ki H-(i)Tap K-(i)Tap farkının ayracı H-T ise K-(a)blo ve H-(a)blo K-H olarak ortaya çıkmaktadır. Kabl’ın anlamları kablo ile sınırlı değil çünkü Kabile, oymak olarak türetildiğinde bir ayraç olduğunu gösterir ki kabiliyet belirli bir iş durum için uygunluk, alma kapasitesi, olarak tanımlanır. Bir başka deyişle, veri iletim kapasitesi, band genişliği vb... (Allah onların sadırlarını (göğsünü, kalbini,) yani alma kapasitelerini inşirah ederek genişletir, ya da tersine gök içinden çekiliyormuş gibi daraltır, hatta şahdamarını (vahiy aktarım yolunu) keser vb. ayetler...)
Böylece şahdamarı diye meallendirilen “Habl El Verid”in şahdamarının fiziksel kablo değil virtüel veri aktarımındaki sanal yol olduğunu anlıyoruz.
Sevgideğer okurlar konular birbiriyle çok girintili olduğu için derinlere daldıkça farklı alanlara ufkumuzun çok ötesine geçmiş bulunmaktayız. Burdan ötesinde Geomatrix dinamiklerini anlamak için Superspace’in Geon denen parçacıklarını incelememiz gerekiyor. Kuantum köpüğü ve sicim kuramı gibi konular alt tarafı beslenmeyle ilgili seçiciliğimizi anlatmak için Can’ın nasıl çektiğini açıklamaya çalıştığımız bu başlıklar bizim için çok fazla. Peki ne yapalım daha basit bir dille bu konuların etrafından dolanıp doğrudan doğruya can çeker nefs ister mi diyelim?
Hayır, aklımızın sınırlarına uzanmaya çalıştığımız bu yolculuğa devam etmek için bir başka ilginç örnekle yürümeye devam edelim:
Hubble Bubble >> Türkçesi nargile… Nargileye verilen bu ingilizce isim bize hem Habl hem de sabun köpüğü örneğimizi aynı yerde buluşturuyor. (Fig-32) Dahası şöyle;
Fig-32 - Sabun köpüğünün topoloji şovu
Nargile çubuğunu hablilverid’in sur borusuna, üflenen dolgu (ruh) maddesini nargilenin dumanına, çıkan kabarcıkları da kuantum köpüğüne benzetebiliriz. Nargilemiz “Klein bottle” (klain şişesi) şeklinde Cam’dan yapılmış olsun, nargile çubuğu ise boynuz şeklinde bir wormhole olup çıkan duman ise can’ın dolgu maddesi olan kıvamlı köpük, ektoplazma (perisperi) olarak örnekleyebiliriz. Canımız bu örnekteki gibi cam bir kalıptan imal edilmiş olup Ruh denen içeriği Hablilverid (sur borusu) ya da bu örnekte nargile çubuğundan üflenir. Üflenince o bir tek yumurta, baloncuk her neyse şişer, genişler ve bir cama, sabun köpüğüne can verir. O camın bir sesi, tınısı, akoru, harmonisi yanında izdüşümü veya interferens (dalga girişimi) yansıması ya da canlılığı vardır. Bu ise fizik evrende bioelektromagnetik alan akıları olarak bedenin sınırlarını ve kalıbını çizer. Can’a Fonon Harmony’leri, hükmederken bedende hormonlar aktive olduğunda hayat denen deneyimi Ruh denen ilahi içerikde deneyimlemiş olur. Ruh’un elbisesi Can Cam’ı, Can’ın elbisesi ise beden denen mikroorganizmalardır. Ruh tutukludur, kabzedilir ve hareketsiz kalır, yaratıcının emrindedir ama ona eşlik eden nefs ise özgür iradeye sahiptir. Ama nefs’in beslenmeye ihtiyacı vardır, rızkı kesilirse mecalsiz, hareketsiz kalır. Ruh ise acıkmaz, azalmaz sabittir, nefs ise hep açtır, sürekli beslenme güdüsü aktiftir. Bütün ruhlar tek olduğu için hepsi kardeştir, kalleşliğe yer yoktur, saldırganlık, yoktur çünkü ruh ölmez sadece kabzedilir, ama nefs öyle değildir kendi kardeşine bile düşman kesilir her şeye sahip olmak ister tıpkı Kabil ve Habil gibi… Ruh’un cinselliği yoktur, tektir herkeste aynı ruh vardır çünkü tek ilahi kaynaktan gelmiştir. Ama nefs’in cinselliği vardır üstelik doyumsuzdur tıpkı Kabil gibi kendi kardeşi de dahil herkese sahip olmak ister. Ama her şeye rağmen NEFS olmadan RUH’da olmaz çünkü Nefs onu hayatta tutan Rabb’ine dönmekten alıkoyan muhafazadır…
![]() | ![]() |
Fig-32
Sürahiye benzeyen Klain şişesinin yanında bir sabun köpüğü de görülüyor. Klain sürahimizin sabun köpüğünden elde edilmiş fakat camdan bir can kalıbı olduğunu düşünelim. Bütün bunların hepsini tek bir şey olarak nasıl hayal edebiliriz bilmiyorum...
![]() | ![]() |
Klain şişesimizin bir kesitinden elde edilmiş mobius şeridi görülüyor. Mobius şeridi bir evrenin iki farklı düzlemi bükülerek aynı yerde buluşturulmaktadır.
Daha karmaşık metamorflar ise Calabi-Yau şekli elde ediliyor. Bu çok boyutlu yapı süper sicim kuramında evrenin yapı taşlarını örneklemektedir. Biz bu yapıyı kalbimiz ve canımıza benzeterek örneklemeye çalışıyoruz.
![]() | ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | ![]() Kuantum Köpüğü |
Yaratıcı tek bir geon (noktasal) parçacığa üfleyerek çift yarık (deneyi) gereği iki bükümlü (iki kere öldürdün iki kere dirilttin ayeti uyarınca) olarak Calabi-Yau şeklinde bize Can (ruh) verir. Calabi-Yau metamorfunun her bir yüzeyi farklı bir düzleme açıldığı için birbirinden habersiz olan aynı kişiliklere yani paralel evrende yaşayan diğer benliklerimize tek bir CAN yeterli olmaktadır. Böylece Schrödinger’in kedisi bir düzlemde ölmüşse diğer bükümde yaşamaya devam ederek aslında tek bir CAN’ı “A” düzleminde veya “B” düzleminde ya da ikinci bükümle “anti A” ve “anti B” düzlemiyle dört kez ABBA deneyimlemektedir. ABBA kaç farklı şekilde bükülebilirse bizler de o kadar farklı sayıda paralel evreni deneyimliyoruz. Sonsuz paralel benlik karmaşası oluşmadan kataloglanmış oluyor...
Yorumlar