TANIYI KOYAN BEYİN!
- Suleyman Dagdartan
- 31 May 2023
- 3 dakikada okunur
Besinleri sindirip hücrelere taşıyarak elde ettiğimiz ENERJİ yaşamın sürekliliğini sağlar. Enerji, harekete, hareket çevre etkileşimiyle iletişim >> temas kurmamızı sağlar. Bu sayede evreni, bilgiyi algılayan duyularımız yoluyla bilgi beynimizdeki sinyallere çevrilir. Fakat canlılık bir beta, delta vb. dalgalar değildir. Beyin dalgaları bilincimizi oluşturmaz ama bilincimizin yaydığı düşünceler dalgalar halinde gözlemlenir. Bizi biz yapan şey beynimizdeki nöronlar, elektrik dalgaları, kimyasal fenomenler değildir. Beden denilen aracın otonom aktiviteleri, düşünmeden yerine getirilen organik faaliyetin arkasında beyin denen otopilot vardır. Siz midenize mide asidi salgılamasını emretmezsiniz, düşünmezsiniz, oranını, pH seviyesini belirtmezsiniz bunlar otokontrol dahilinde beyin ve beden arasında bizden bağımsız gelişen özelliklerdir.
Dikkat ederseniz bedenimiz kendi başına ayrı bir canlı olarak hareket etmektedir. Fakat bilincimiz ise bambaşka bir pencereden dünyaya bakmaktadır. Böbrekleriniz dünyanın sorunlarıyla ilgilenmez, ya da ciğerleriniz ormanları yok oluşuna üzülmez, gözlerimiz bir tablodaki sanat eserine değer biçmez ya da güzel kokan yemekten burnumuz zevk almaz… bu organlar beyin denilen bilgi işlem merkezine verileri iletir. Yemek masasında burnumuza güzel kokan bir böreğe doğru gözlerimizi çevirir ve ona uzanmak için kolumuzu uzatmamızı sağlayacak elektrik sinyallerini sinir sistemimize emreder…
Evet, aslında insanı organik bir robota benzetip, beynimizi ise o robottaki verileri işleyen mikroişlemci (CPU) olarak örneklendirirsek yerinde olur. Peki bu durumda Robota kişilik, davranışsal algoritma (karakteristik özellikler ) veren yazılım nedir? İşte onun adı NEFS ya da psikoanaliz terminolojisiyle ego, id gibi kavramlar karşımıza çıkıyor. Ama bu yazılımın çalıştığı bir işletim sistemi, yaratılış ya da açılış (bios, fabrika) ayarları olmalı ki onun adı da Kur’an’da “FITRAT” (HANİF) olarak geçmektedir. Yaratılış ayarları her insanda aynıdır fakat nefs ya da davranışsal algoritmanın SMART (zeki, zeka) olma özelliği vardır: telefonunuz sık aradığınız numaraları hızlı aramalara ekler, sık kullananlar sekmesinde ziyaret ettiğiniz web siteleri listelenir, youtube size izlediğiniz videolara benzer videolar önerir ve sizi tanımaya başlar. Müzik zevkinizi tespit eder, eğer google’a izin verirseniz sizi dinleyerek konuşmalarınızdan ihtiyacınız olan reklamları önermeye başlar.
Bu sizi tanımlayan sınırları çizerken bir zeka belirtisi gösterir ki insanda aynen böyle zekasını ilgi ve merakı doğrultusunda bağlantılarla geliştirerek sınırlarını çizer. Hayvanlardaki zeka belirtisi de böyledir. Ama Akıl denilen fonksiyon başkadır bu veriler arasındaki ilişkileri anlamlandırmada daha doğrusu yorumlamada ortaya çıkan bir etmendir. Aklın görevi MANA (mean, meal) vermek, kavrama anlam yüklemek, niteleyerek saymak (NOME, Nomber, sayı ) ve ona isim verme (NAME, isim, geometri) görevleri vardır.
İşte insan bu noktada evrendeki bütün canlılardan ayrılan bir özellik göstererek AKIL yürütme görevini üstlenmiştir.
Bu büyük görev insana yaratıcıyı anlama, kavrama, onun halifesi olarak mutfakta enfes lezzetleri ve sanatsal iştihamını yaratma kabiliyeti vermiştir.
Melekler bile Kur’an’da bildirildiğine göre “yeryüzünde yeni bir fesat mı yaratacaksın” sorusuyla yaratıcıyı kavrama ve anlamada ne kadar eksik olduklarını göstermişlerdi.
İnsan ise meleklerin anlayamadığı yaratılış sırlarına akıl erdirerek, yaratacının varlığını, niceliğini, niteliğini belgeyecek kadar ilerlemiştir. Bu belgeler bilimsel teorem ve doktrinlerle göksel öğretileri doğrularcasına rotasını yaratıcıya çevirmiştir. Bugün matematiğin geldiği nokta yaratıcıyı “MUTLAK BİR” şekilde kanıtlarken, holografik evren modelleriyle dünya hayatının bir rüya/hülya, hologram olduğu ayetlerini doğrular niteliktedir. Yesevi ekolünün erenlerinin “yalan dünya” görüşü bile bugün matrix, metaverse gibi kavramlarla bilim çevrelerinin sohbetlerini süsler hale gelmiştir. Kısaca bilim yaratıcıya götürür, bilim insanı yaratıcının yolundadır. Ya da insan meleklerin yapamadığı bir işi yani yaratıcıya kafa tutmayı başarabilmektedir çünkü HALİFE sözü aynı zamanda MUHALİF anlamıyla kaimdir. (kaim; birbiri yerine geçer).
Evet akıl denilen emanetin işlevinden söz ettik ama halen kendisinin niceliğine ulaşamadık. Biyonik insan modeli örneğimizde beyni CPU olarak tanımlamıştık ve bios, yazılım vb. dedik şimdi bilinçaltına inelim ya da çıkalım… Bu biyonik insan internet ağına bağlıdır ve yazılım yedeklemesi bulutta (CAN) saklıdır. Aslında sistem bulut ağı üzerinden çalışır ve gündelik yaşamımız, hatıralarımız cache (cach, nakit, hazır) halde tutulur ama bilginin büyük bölümü buluta (Can’a) yüklenir. Veri yükleme ve indirmede azalma yaşandıkça dalga boyu sırayla Beta’dan Alfa’ya, Teta ve Delta seviyesine iner ve en sonunda beyin dalgaları sonlandığında ölüm dediğimiz canla bağlantı tamamen kopar, canlılık biter…
Canlılık dediğimiz şeyin davranış kalıpları yoksa bir dizi, belirli kurallara bağlı kimyasal reaksiyon ve hareketlerden mi ibarettir? Öyle değilse canlıları canlı kılan etmen nedir? Anne karnında hücrelerimiz olağan şekilde bölünürken birdenbire farklılaşmaya karar veren ve hücre göçüne neden olan etki nedir?
Bu soruların hepsinin yanıtı CAN’da saklıdır.
Yorumlar