Niçin Yaratıldık?
- Suleyman Dagdartan
- 25 Ağu 2023
- 4 dakikada okunur
Bu evrensel soru belki her insanın çocukluğunda farkındalığını keşfetmesiyle birlikte yaşamına anlam katmak için arayışa yönelten sorudur.
Bu soruya çocukça verilen iki cevap vardır der Hans Aiberg:
İŞTE ve DİYE şeklinde iki cevap.
Bir çocuğa sorarsınız evladım niçin yaramazlık yaptın:
Yanıt basittir: İŞTE >> canım öyle istedi derken nefs konuşuyor.
Hani şu Tanrı’nın nefsi yarattığında aldığı cevap var ya beni kendi başıma bırak diyen nefsimiz yaramaz asi çocuk gibi.
Bir de bilmem ne olsun DİYE başka bir yanıtımız daha var.
Bakın bunda bir sebep-sonuç ilişkisi var.
Yaratılmak bir sebep sonuç ise yaratılmış olmak.
Bakın Yaratıcının Yaratmaya ihtiyacı yok fakat yaratıkların yaratılmaya ihtiyacı var.
Biz buna Yaratılma ihtiyacı diyoruz.
Biz yaratıldığımız için sonuç olarak bu soruyu soruyoruz:
Tam bu nokta da o meşhur soru var ya:
Düşünüyorum o halde varım sözü eksik bir tanım.
Omniscientist olarak şöyle tamamlayacağız:
Soruyorum/sorguluyorum o halde düşünüyorum, düşünüyorum o halde varım.
İşte ilk soruyu sormazdan evvel
Kâinatta ilk başta en başta hiçbir yaratık yokken bir tek varlık vardı. O varlığa Mutlak 1 demiştik ve hiçbir ismi yokken İsmi Azam’ın El Evvela olduğuna değinmiştik.
O Mutlak 1 varlık yaratmayı dilediğinde karşılığında mutlak 1 olmayan fakat mutlak sıfır denen mutlak yokluk hali de olmayan fakat sıfıra çok yakın sonsuzda birler yaratılmış oldu. O sonsuzda bir denen 1/n’lerin tümü bir araya geldiğinde ise 1 tam sayı yani Mutlak değer taşımayan geçici fani sonsuzda 1’lerden oluşan Küllişeyn denen sonsuz çarpı sonsuz tane sıfırdan oluşan bir sayı elde edilmiş oldu.
Fakat bu küllişeyn öylece bekledi.
Bakın damat bakanımızın dediği gibi burası çokomelli yani çok önemli!
Önemli olan şu:
Hani Yahudi tanrı zar atmaz derken bizim adamlar sonsuz yüzlü zardan sonsuz tanesinin sonsuz kez atıldığını yani yaratıcıdan gizli kaçak bir hiçbir yaratım olamayacağını söylerken bu sonsuz çarpı sonsuz çarpı sonsuz tane şeyin hepsi küllişeyn olarak ana kitaba kayıtlı iken bu sistem öylece bekledi. Her şey var fakat hiçbir şey çalışmıyor. Bunu bilgisayar jargonuyla açıklayabiliriz: siz bütün bilgiyi database’ye yüklemişsinizdir fakat bütün veri orada kayıtlı olmasına rağmen sizin bir sorgu kodu göndermeniz gerekir. Sizin yazdığınız sorgulara göre database’den veriler derlenip yanıt olarak önünüze gelir. İşte Küllişeyn denen yaratımda bütün her şey oradaydı ancak bilinçli değildi. Bilinçlenmesi için özgür irade denen Allah’ın Ruhundan üflediği nefesi gerekliydi. O nefes nasıl geldi derseniz bir soruyla yani küllişeyn denen database sistemine gönderilen “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” denilen sorgu koduyla sistem işlemeye analiz etmeye ve çalışmaya başladı. Bi dakka “Rab ne demek, ben kimim? bunlar ne demek? diye sorgulamaya bütün o sonsuz bilgi kendi sorgusunu tamamladığında oradan çıkan analiz sonucunda “KALU BELA” yani süper evet denen yanıt geldi.
Rabb mürebbiye denen özel olarak kullarının eğitimiyle ilginen özelliğini anlatıyor. Demek ki yaratıcı birebir bizleri eğitiyor ve her birimizin “source code” yani kaynak koduna bu sistemi işliyor.
Bu kaynak kodun Kur’an’daki adı HANİF FITRAT! Yani her insanın fabrikadan açılış ayarları budur ve hiçbir değişme yoktur. Size her çocuk Müslümandır diye anlattılar ama bu yanlış çünkü Allah her insanı HANİF FITRAT üzere yarattığını ve İbrahim Atamız gibi her şeyden önce bütün ata öğretilerini red ederek DEİST olarak başlamamızı istiyor.
Niçin yaratıldık sorusunun ikinci yanıtı “kulluk etsinler diye” bildiğimiz fakat çok yanlış anlayıp sadece içinde yaşadığımız topluluğun şeklen ve takliden takip ettiğimiz ritüelleri KULLUK BORCU kapsamında değildir. Bunun adı atalara uymak ama aklını kullanmamaktır. Allah soruyor “ya atalarınız doğru yolu bulamamış akılsızlarsa?
O akılsızlar size ritüellerini sorgulamayı yasaklarken Allah aklı işletmenin sorgulamaktan geçtiğini sorarak bize gösteriyor. Öyle ya her sorunun yanıtını bilen yaratıcı en başta ilk soruyu sorarak sorgulamanın da başı hatta baş sorgucu değil mi?
Münker ve Nekir diye bize sağ/sol diye iki kanallı iki yollu soru ve sorgu ile hesaba çekmiyor mu? Hesap burada analiz dediğimiz vicdan muhasebesi veya verilerin derlenip işlenmesi ve sonucunda bir yargıya varılmasından ibaret olan akıl yürütmenin fonksiyonlarını anlatıyor.
Akıl yürütmenin metodolojisini ortaya çıkartan Kant’ı da hatırlayalım çünkü tez-antitez ve sentez ilişkisi yerine biz kant nominallerini kullanıyoruz.
Akıl yürütmenin iki yöntemi var yani akıl şu iki soruyu sorarak işletilir.
NASIL ve NİÇİN?
İkinci sorunun yanıtı kolay çünkü felsefidir yani tatmin olmayı gerektirir.
Tatmin olmak ise zordur çünkü aklı ikna ederek mutmain olmayı gerektir.
Nasıl sorusu bilim denilen aracın götüreceği uzak ufuklarda bize niçin yaratıldığımızı anlatan bir dizi paradigma verir. Buna bilgi felsefesi ya da epistemoloji de diyorlar.
Bir insanın kaynak kodu yani her çocuğun fıtratında önce niçin doğduğu değil nasıl doğduğu sorusuna cevap arayışı başlar. Niçin doğduğunu biliyor çünkü seviliyor. Sevildiği için doğduğunu bildiğinden nedeni değil nasılı araştırmaya içgüdüleri yöneltiyor.
İnsan niçin yaratıldığını içgüdüsel olarak biliyor çünkü Kalubela’da şahittik.
İlk nefeste unuttuk, son nefeste hatırlayacağız ve bir daha unutmayacağız.
Bu dünyada hatırlamak için ise zor olan nasıl yaratıldık sorusunu sormamızdır.
Bu soru bilim yaptırır, sordurur, sordurtur ve sorguladıkça bilgi açığa çıkar ve ne kadar derin kazarsanız o kadar yaratılışı anlarsınız. Yaratılışı anlayan yaratıcıyı anlar, yaratıcının aklından geçene ne kadar vakıf olursanız o kadar aklınızı işletmiş yani akıllanmış olursunuz.
Niçin yaratıldık sorusunun iki yanıtı:
İŞTE :
Varlık yokluğa tercih edildi yani mutlak bir yaratıcı yaratmayı irade (Murad) etti (diledi).
Yaratıcı gizli bir hazineydi bilinmekliğini istedi.
DİYE:
Yarattıkları bilme borcunu ödesin diye.
Yarattıklarına Rahman ve Rahim olsun diye.
Yarattıklarına baş öğretmen RAB olsun diye.
Halk etti insanı ALEKA/alaka/ilgi/sevgi’den >> sevgisinden sevdiği için yarattı.
Yarattıklarına Alim olanın yarattıkları da bilenlerden Alim olsun diye.
Bu liste siz ne kadar uzatabilirseniz uzar gider…
...
Ben de sizi bir soruyla dürtmek istiyorum:
Kendinizi hiç sorgulayıp yargıladınız mı?
Bugün olduğunuz kişiyi eleştirip yarın nasıl daha iyi bir insan olurum diye düşündünüz mü?
Hiç empatiyle başkasının duygularını hissetmeye çalıştınız mı?
En yakınınızdan başlayarak çemberi tanıdıklarınızdan tanımadıklarınıza doğru genişleterek bütün bir insanlıkla bağ kurmaya çalıştınız mı?
Bunları yaptığınızda bu size ne hissettiriyor?
Bu hisler sizde nasıl bir aksiyom almaya sevk ediyor?
...
Son olarak teşekkür etmek istiyorum çünkü beni de böyle düşünmeye, okumaya, araştırmaya, öğrenmeye, bilmeye sevk eden, sorularıyla ve sorgulamalarıyla dürten DÜŞÜN+DÜRTEN siz sevgideğer okurları izlerleri saygıyla ve sevgiyle selam selam diye uğurluyorum.
Hoşca kalın, dotça kalın, sorunsuz sorularla ve düşündürten sorgulamalarla kalın.
Yorumlar